18 Kasım 2010 Perşembe

"Bayram..."

Bayramla ilgili fazla bir şey yazmayacağım şimdilik. Bildiğim, dinsel bayramların daha çok yaşlılara ve çocuklara dönük olduğu. Çocuklar Ramazan Bayramı'nı daha bir seviyor. Halk ağzında "şeker bayramı" denmesi belki bu durumla ilgili. Kurban Bayramı çocuklara uzak aslında ama ne de olsa bayram; sevilecekler, öpülecekler, belki para toplayacaklar...

Önce etimolojik merakımı gidermek istedim.

"Bayram" sözcüğünün kökeni karışık, konuya el atanların her biri başka şey söylüyor. En son kaynak: Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Köken Bilgisi Sözlüğü, Ankara 2007, 2 cilt. T. Gülensoy'a göre Hasan Eren, Sevan Nişanyan, tarama ve Türkçe sözlükleri bu sözcüğün kökenini yanlış açıklıyor. Kendisi de kesin açıklama yoluna gitmiyor zaten. Öyleyse bu konuyu geçelim biz de.

Merak ettim acaba "bayram" sözcüğüyle ilgili terim, deyim, atasözü nelerdir; olanlar ne kadar ilginç ya da eğlenceli?

Pek bir şey çıkmadı, dolayısıyla da pek zevkli olmadı araştırmam.

İşte bulduklarım:
- Bayramlaşmak
- Bayramlık
- Bayramyeri
- Bayramî
- Bayramîlik
- Bayramiye
- Bayram alayı
- Bayram ağası
- Bayram ayı (eski adı: şevval)
- Bayramdan bayrama
- Bayram etmek / yapmak
- Bayram harçlığı
- Bayram havası
- Bayramda seyranda
- Bayramı şerif
- Bayramlık ad
- Bayramlık ağzını açmak
- Bayramlık ağzını açtırmak
- Bayram koçu gibi
- Bayramda borç ödeyene Ramazan kısa gelir.
(Bayramda borç ödeyecek olana Ramazan uzun sürmez.)
- Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü.
- Bayram haftasını mangal tahtası anlamak
(Ben derim "Bayram haftası.", o der "Mangal tahtası.")
- Bayram geçtikten sonra kınayı ----e yakmak
(Bayram geçtikten sonra kınayı başına çalmak)
- Bayramdan sonra "Bayramın mübarek olsun".
(Bayramdan sonra bayramın mübarek olsun.)
- Akıllı düşününceye kadar deli bayram eder.
- Deliye (göre) her gün bayram.
- Tembele her gün bayram.
- Sağ olana her gün bayram.
- Arife günü yalan söyleyenin / oruç yiyenin bayram günü yüzü kara çıkar.
(Ramazanda yalan söyleyenin / oruç yiyenin bayramda yüzü kara olur.)
- Aş pişti, bayram geçti.
- Ay gör, oruç tut; ay gör, bayram eyle.
- Ay gördünse bayram eyle.
- Atın ölümü itin bayramıdır.
- Dilenciye borçlu olma, ya düğünde ister ya bayramda.
- El ile (elle) gelen düğün bayram.
- İki bayram arası evlenilmez.
- Kocam aldığında gibi, günüm bayramda gibi olsa.
- Meyhanecinin yüzünü bayram topu güldürür.

Bu deyim ya da atasözlerinin ne anlamlara geldikleri mi? Bilerek yazmadım bunları. Eğlence olsun, merak eden arayıp bulsun, diye...

"Bayram" sözcüğünün eş (bence yakın) anlamlısı olarak şu sözcükler veriliyor sözlüklerde: coşku, düğün, kutlama, neşe, sevinç, şenlik, töre, donanma, festival, karnaval, yortu...

Karşıt anlamlısı olarak ise yalnız bir sözcük aktarılıyor: yas.

(16-17-18-19 Kasım 2010, Kurban Bayramı nedeniyle)

17 Kasım 2010 Çarşamba

Bir uğurlama daha!..

Baş ağrısıyla uyandım. Biraz oyalanıp kalktım yataktan, çay suyunu ayarladım. Su kaynarken ben de ortalığı düzenledim. Joker'e bakındım (Bu adı sevmemiştim, değiştirmedim ama, benden önce konulmuştu.) Seslendim, boynundakinin sesinden anlaşılıyor hareketleri, yukarıdan inip geldi yanıma.

Joker'le sohbet ediyorum, bazen oynuyorum... İyi bir arkadaş sayılır. Alıştırılmadığı için kucağa pek gelmiyor ama ayaklarıma sürtünüp sevdirmeye çalışıyor kedini. Konuşuyor bir derdi olduğunda da...

Birazdan hazırlanıp çıkacağım, Karşıyaka Mezarlığı'na gitmem gerekiyor. Sururi Baykal için. Çok yakından tanışmıyorduk, karşılaştıkça içten sohbetlerimiz olurdu; sıcak bir insandı S. Baykal. Eski milletvekili, yazar; Edebiyatçılar Derneği'nin de kurucularındanmış. Üç günlük dünyanın sonu bu işte.

Yazarken en zorlandığım konu dildeki metafizik ögeler. Binlerce yılın sonucu işte. Ne kadar dirensek de bu dile, kaçış yok. Sözgelimi başlıktaki "uğurlama". Nereye uğurluyoruz arkadaşlarımızı, eş dostumuzu? Sonuçta toprağa karışıyoruz her şeye karşın, toprak oluyoruz, dönüşüyoruz. Hem yok oluyoruz, hem de yeni varlıklara dönüşüyoruz dağılarak. "Uğurlama", bir başka dünyaya gidişi işaret ediyor. Belki de dile böyle bakmamak gerekiyor, böylesine soyarak yüzyıllara dayanan özellkilerinden. Sonuçta dil, yaşamın aynası; bireysel olmaktan çok uzak, toplumsal uzlaşıya dayanan bir olgu en çok, toplumun her şeyini yansıtıyor. Bizi aşıyor, biz onun kıyıcıklarında belki kendimizce küçük birer iz bırakabiliyoruz, o da yazarsak... Kaçış yok dildeki metafizikten.

Şu ileri sürülebilir: Dil, somut dünyanın her ne kadar yansıtıcısı olsa da, ayrı bir gerçeklik -daha çok "hakikat" diyorlar buna- dünyası. Yani ondaki metafizik, dünyaya ve yaşama ilişkin de olsa kendi gerçekliğinde metafizik değil, somut bir olgu, yeni gerçeklik... Böyle bakmak gerekiyor dile. Bu nedenle ondaki bu ögeleri ister istemez kullanıyoruz.

Bir de şu var: Dildeki metafizik ögeler deyimleşerek biraz da bu anlamlarından kurtuluyor, maddi dünyanın bizzat kendine ilişkin anlamlar üstleniyor. Üstelik hangi materyalist, insanın tümüyle metafizik dışı bir varlık olduğunu ileri sürebilir ki? Hepimiz duygu ve düşünce dünyamızla bilinmezlikler, belirsizlikler, karanlıklar içinde değil miyiz? Böyle olmasaydık eğer, insan olamazdık zaten...

İlaç etkisini gösterdi, baş ağrısından kurtuldum. Joker'den ses seda yok, nerede acaba?...

- Joker, nerdesin kuzum?...

16 Kasım 2010 Salı

16 Kasım 2010, Salı

Uzun bir bayram tatili. Evde yalnızım. Kitaplığımla ilgili işleri bitirmeye kararlıyım bu tatilde. Terastaki paketlerin odaya taşınıp açılma işi bitti biraz önce. Bazı raflar yeniden düzenlenecek. Atmaya devam ediyorum kitapları, sanırım biraz daha atacağım. Yine de bazı raflar çift sıra oldu. Ara vermezsem iki üç gün daha sürecek bu iş...

Edebiyat ve dil kitaplarının hemen hepsini elde tutmaya çalışıyorum. Biraz da tarih, felsefe, politika kitapları...

Düzenli yazma disiplini uygulayacağım kendime. Yılda iki üç yazı ancak yazabiliyordum son üç beş yıldır. Zaten zor ve yavaş yazan biriyim. Artık sıklaştırmalıyım yazmayı. İki kitap var bitirilmesi gereken, eskilerin de baskılarının yenilenmesi şart. Günlük yaşamın içinde de değilim uzun zamandır; derneklerle, politik gruplarla, değişik etkinliklerle ilgim az. Öyleyse daha çok yazmalıyım. Neye yarayacaksa bu da...

Bu yıl kış sert geçecek deniliyordu ama bu sıralar güneş ısıtıyor ortalığı. Şu anda teras ve balkon kapım açık. Akşam değişik şeylerle oyalanacağım. Dergileri karıştırırım, film izlerim, belki bir şeyler de karalarım.

Şimdilik bu kadar. İstediğim havayı yakalayamadım bu günlükte de. Defterlere alışkınım, doğrudan ekrana yazamıyorum sanırım...