5 Mart 2022 Cumartesi

SİZİ GİDİ “ECHEL”LER SİZİ!


 Nizamettin UĞUR

 

Birgün gazetesindeki bir köşeyazarı, "Dilseverler yazıyor" başlıklı yazısında (01.06.2020) iki okurunun görüşüne yer vermiş.

Okurlarından biri, "Çoğul olan personel  yerine personeller denmesi"ni yanlış buluyor.

Personel sözcüğünün durumu biraz karışık ama ben yabancı kökenli (alıntı) sözcüklerin çoğullarının Türkçede çoğullanıp çoğullanamayacağı üzerinde durmak istiyorum.

Hemen herkesin aynı kanıda olduğu bu konuda ben biraz farklı düşünüyorum.

Dil, o dili konuşanlarca şekillendirilir, yabancı dilleri konuşanlarca değil. Bu şekillenme, uzun bir süreç içinde, dilin kendi anlam yasalarıyla ve ortalamanın-çoğunluğun dili içinde kimlik bularak gerçekleşir.  Dil-zihin ilişkisinin doğal işleyişi gereğidir bu durum zaten.

Bu doğal işleyiş dil içi görece nedenliliğe dayanır. “Masa” sözcüğü ile “masa” kavramı (sakıncası olmakla birlikte, anlaşılabilmesi için “masa” nesnesi de diyebiliriz) arasında nedensizlik vardır. Nedensizlik olduğu için bu varlık her dilde farklı adlandırılır. Ama sözcüklerin yeni yan ve değişmece (mecaz) anlam kazanmasında, birleştirme, türetme ve çekimlenmesinde, uzun yıllar boyunca yerleşmiş bir anlam mantığı, sistematiği işler. İşte bu işleyişe dil içi nedenlilik adı verilir.

“Sıranın başı”, sokağın başı”, “örgütün başı”, “dağ başı” vb. dedikten sonra uç, lider, doruk anlamları için baş yerine bir başka sözcük, sözgelimi kol, parmak, sırt vb. diyemezsiniz.

Yeni doğan erkek çocuğuna “Lale”, kız çocuğuna “Aslan” adını veremezsiniz artık işte bu nedenle.

Sözcük birleştirmelerinde de dil içi görece nedenlilik işler. Bütünün anlamı parçaların (başat, yan ya da değişmece) anlamları tarafından belirler böylece. Sözgelimi “zeytinyağı” sözcüğünde bütün, parçaların doğrudan başat anlamlarıyla oluşmuştur. Başka bir adlandırma ihtimali olmasına karşın “başbakan” dendiğinde ise, bi(r)leşiği oluşturan iki biçimbirim, bütünü yananlamlarıyla belirlemiştir.

“Hanımeli” (çiçek) adlandırmasında da aynı iç anlam mekanizması işlememiş midir? Bu çiçeğin küçüklüğü, narinliği, kokusu eğretilemeli anlamlandırma yoluyla adlandırılmasında ipuçları olmamış mıdır? Ya “aslanağzı” (çiçek),  “gecekondu”, “açıkgöz”, “anayasa”, “biçerdöver”…

Saçma ya da yanlış görünen birleşmelerde bile bu iç mantık, göreceli nedenlilik az çok vardır. “Bilgisayar” bi(r)leşik adı, “bilgi” ve “sayar” sözcüklerinin anlamlarına tam oturmaz, anlamlarının çerçevesini aşar; ama yine de “bilgi” ve “sayma” kavramları temelinde işlevli nesnenin adıdır.

Sözcük türetmelerinde ise dil içi görece nedenlilik çok kesin, çok açık işler. Türkçede bir kez “demirci”, “oduncu”, “sütçü” türetmesini yaptıktan sonra satan kimse, uğraşan kişi, meslek vb. anlamlı “-cı” eki artık başka bir anlamda ya da bu ekin yerine başka bir ek kullanılamaz.

Aynı durum çekim ekleri için de geçerlidir. “Kitap”tan “kitapçı” yaparsınız da aynı anlamı “kitaba” ile veremezsiniz. “Oda” sözcüğüne yönelme anlamını “odayı” ile değil “odaya” ile verebilirsiniz ancak.

Çoğul eklerinde de aynı kesinlikte işler bu sistem. Sözgelimi bir kez “taş-lar” denmiştir; artık Türkçede sözcüklerin çoğullaması “-lar/-ler” ekiyle yapılmak zorundadır: çiçekler, hayvanlar, aşklar… Türkçe zihin-dünya-dil mekanizması ya ad algısı başka türlü işlemez, işleyemez.

Dil içi görece nedenlilik her dilin kendi iç işleyişinde geçerlidir, dillerin işleyişi bu zeminde olmak zorundadır: İngilizcede child-children (çocuk-çocuklar) , bag-bags (çanta-çantalar), foot-feet (ayak-ayaklar), mouse-mice (fare-fareler), woman-women (kadın-kadınlar); Fransızcada cheval-chevaux (at-atlar); Almancada der Fuß - die Füße (ayak-ayaklar), das Fenster- die Fenster (pencere-pencereler)*

Eskiden bu yana bir uyarma, hatta azarlama, cahillikle suçlama ile karşı karşıyayız alıntı sözcüklerin çoğullanması konusunda. Daha çok da Arapça ve Farsçadan geçmiş sözcüklerle ilgili.

Önce kısa bir liste verelim (öncekiler tekil, sonrakiler çoğul):

Akıl-ukala, amel-ameliyat, amil-amele, bahar-baharat, cahil-cühela, ced-ecdad, devlet-düvel, fakir-fukara, fikir-efkâr, garip-gureba (gariban), hak-hukuk), harf-huruf (yetmemiş bir kez daha çoğullanmış: hurufat), hüküm-ahkâm, isim-esma, kâfir-kefere, kısım-aksam, mal-emval, memleket-memalik, meta-emtia, misal-emsal, mülk-emlak, resim-merasim, tacir-tüccar, sınıf-esnaf, sır-esrar, şaki-eşkıya, şey-eşya, ufuk-âfâk, uss(usül)-esas, uzuv-aza, varak-evrak, vehim-evham, velet-evlat, veli-evliya, vuku-vukuat,  zulüm-mezalim…

Bu sözcüklerde çoğullama, “-at” biçimbirimi (amil-ameliyat, ) ve içten bükümle (akıl-ukala, zulüm-mezalim) olmuştur. Bu çoğullama biçimleri Türkçede, dolayısıyla Türk biliş (zihin-algı) dünyasında yer almaz. Eğitimli çok küçük bir kesim bilir bunları ancak.

Türkçede çoğullama “-lAr” biçimbirimi ile yapılageldiği, çoğullamanın dil içi görece nedenliliği bu birim üzerinden işlediği için halk bu sözcüklerin her birini doğal olarak kendi zihin ve dil işleyişine göre çoğullayacaktır, çoğullamıştır da: cahiller, ameleler, fukaralar, kâfirler, tüccarlar, şeyler, eşyalar, veliler, evliyalar…

Başka dillerdeki çoğullama mantığını bilmediği, biliş mekaniğine yabancı olduğu için, Türkçe, bu tür sözcükler arasındaki anlam farkını tekil-çoğul ilişkisinin dışına, sözlükselliğe taşımıştır. Yani anlam farklılaşmasına uğramış apayrı sözcükler olarak kullanıma girmiştir artık bunlar: hak-hukuk, misal-emsal, taraf-etraf, veli-evliya

Onun için de, “-lAr” biçimbirimini taşımayan her sözcük tekildir ve dolayısıyla ancak bu biçimbirimle çoğullanabilir. evraklar, garipler, sınıflar, şakiler, ufuklar

 Arapça ya da Farsça aslı çoğul olan aşağıdaki sözcükler de işte bu nedenle Türkçeye tamamen tekil anlamlarıyla yerleşmiştir:

Ahbap (tekili habib), aidat (tekili â’ide), akran (tekili karin), ambar (tekili enbar)…

Direnen sözcük yok mu peki? Olmaz olur mu hiç! “Erat”, “erkân”, “şuara” gibi bazı sözcükler hâlâ direniyor sözgelimi.

Yabancı dildeki asıl anlamının izi tam silinmemiş sözcükler biraz daha direnir ama sonuç değişmez. Çünkü dil böyle işler.

Biliş böyle işler çünkü. Dil, o dili konuşanların ortaklaşa malı olarak kendi doğallığında evrilir.

Bu işleyiş dilcilerin, eğitimcilerin… elinde değildir.

Dilbilim bu konuda böyle diyor, ben onun yalancısıyım.

Yazıyı bir başka alıntıyla bitireceğim.

İşte Murat Bardakçı’nın yazısından bir bölüm, alt başlık attığı bölümün bir kısmı.

ECHEL DEMEK AZ GELİR

(…)

“Echel”, yani “cahilin cahili”, “en cahil” sıfatı az gelir!

Dünyanın birçok dilinde bazı kelimeler, bir başka kelimenin çoğulu anlamına gelirler. Kelime tekil halden çoğula geçerken değişir ve zaten çoğul olan yeni şekli artık bir daha çoğul yapılmaz. Meselâ, İngilizce’de “çocuk” demek olan “child”ın çoğulu “children” olur; Fransızca’da hayvan mânâsındaki “at”ın karşılığı “cheval”, çoğul hâle gelirken “chevaux”ya döner ve bunların sonuna çoğul eki “s” gelmez.

Bu özellik, bizim Arapça’dan aldığımız bazı kelimelerde de mevcuttur. Hani, İstiklâl Marşı’nın “Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar” mısraında geçen “âfâk” kelimesi var ya, onun gibi... “Âfak” sözü “ufuk”un çoğuludur ve “âfaklar” olmaz.

“Esnaf” da öyle... “Sınıf”ın çoğuludur, “esnaflar” denmez ama kelimenin argo karşılığına takan Türkçe cahillerinin marifetine mal bulmuş Magribî gibi sarılan basınımız günlerdir “esnaflar” diye yazmaktadır ve bu yaptıklarına “echel” demek bile az gelir!**

Demek ki neymiş?

Anadili, sizin iddia ettiğiniz gibi değil,  kendi anlam kurallarına göre işliyormuş…

Size “echel” demek bile az gelir.⁕⁕⁕


                           https://oggito.com/icerikler/sizi-gidi-echeller-sizi/67348 (15.03.2022)



* Bu dillerde sözcükleri çoğul yapma biçimleri bizdeki gibi düzenli değildir, buraya üç beş örnek alınmakla yetinilmiştir.

**  Murat Bardakçı, “Sık kullandığımız kelimelerin kökeni”, https://www.haberturk.com, 25.03.2015.

⁕⁕⁕ Bu sözüm, elbette Birgün gazetesinin değer verdiğim köşeyazarına yönelik değil; böyle konularda fazla iddiacı tutum takınan, kendi gibi düşünmeyenlere küçümseyici davranan, aşağılayıcı sözler söyleyen Murat Bardakçı gibilere yöneliktir.

16 Kasım 2021 Salı

Zeytini, mandalinayı, greyfurtu, üzümü, narı topladık ve döndük İzmir'den Ankara'ya...

Kıyının sonbahar ıssızlığı... 
Dönmeye yakın bir gün... Akşam yaklaşırken... 

deniz, martı ve ben... 

Sonra...
Ankara... Sonbahar ve gölgem...