22 Mayıs 2025 Perşembe
Dilbilgisi-Dilbilim Sarmalında (Kitap)
Dil, karmaşıklıklar içeren toplumsal bir olgudur. Sürekli değişim içindedir ama bir yandan da neredeyse hiç değişmeyen yanlar içerir. Bu nedenle de ister istemez pek çok konuda kafamız karışır, karar vermekte zorlanır, kendimizi sonu gelmeyen tartışmalar içinde buluruz. Bir yanda dilbilgisi, diğer yanda dilbilim. Biri kuralcı, diğeri salt betimleyici. Biri tutucu, diğeri kural-değişim sarmalını gözeten… Dilbilgisi direnir değişimlere, dilbilim ise adını koymaya çalışır değişimlerin. Dilbilgisi, dilin göreli sabitlik gösteren özelliklerinin genel bilgisidir. Dilbilim, pek aldırmaz bunlara, dilin toplumsal görünümlerini inceler. Nizamettin Uğur’un Dilbilgisi-Dilbilim Sarmalında kitabını genel kabullerin dışındaki yaklaşımları nedeniyle yer yer şaşırarak okuyacaksınız. Kendinizle, çevrenizle çelişebileceksiniz. Kimi konulara bakışınız değişecek... Bu kitapta, ayrıca; önemli dilbilgisi kitaplarına, dilbilgisinde ahkâm keserken önemli yanlışlar yapan tanınmış yazarlara, kurallara körü körüne bağlı kalanlara sert eleştiriler de yöneltiliyor. Nizamettin Uğur dil meraklılarına, özellikle de dile derinlemesine ilgi duyanlara bir öncü çalışma daha sunuyor.
12 Mart 2023 Pazar
15 Nisan 2022 Cuma
Ürkmez (İzmir), Carl Sagan, Dünya ve Yaşam...
İki hafta sonra yine buradayım, Ürkmez'de (Seferihisar/İzmir).
Ankara-İzmir; son yıllarda yaşadığım iki kent.
Birkaç fotoğraf çektim dün. Bugün bir rastlantıyla izledim "Carl Sagan / 'Soluk Mavi Nokta"yı. Zihnimde kendiliğinden yan yana geldiler bir anda; tek bir imgeye dönüştüler o an.
Nisan şaşkınlığı işte. Ne olabilir ki başka!..
6 Nisan 2022 Çarşamba
"Türkoloji İçin Dilbilim" Kitabındaki Bazı Kavramlar Üzerine
Kerim Demirci’nin “Türkoloji İçin Dilbilim / Konular Kavramlar Teoriler” adlı kitabı[1] bir bakıma alanında yazılan ilk kitap. Demirci, ülkemizdeki “Türkolojinin tek sıkıntısı”nın “bugüne kadar dilbilim ile tam manasıyla telif edilmemiş olması”ndan kaynaklandığı gibi yerinde bir saptamayla yazmış bu kitabını. Gerçekten de modern dilbilim yakın dönemlere kadar bizim üniversitelerimizin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerinde pek okutulmamış, ağırlıklı olarak yabancı diller bölümlerinde okutulmuştur. Dilbilimle ilgili yayımlanmış kitaplara şöyle bir göz atmak bu durumu anlayabilmek için yeterli. Demirci’nin kitabı bu iki alanı buluşturan iyi bir kaynak olacağa benzemektedir.[2] Ancak bir iki önemli eleştirim var.
Bazı savrukluklara,
özensizliklere, dikkatsizliklere rastlıyoruz bu kitapta. Sözgelimi hâlâ “imlâ”,
“İmlâ Kılavuzu” deniyor (s. 7-17 / 35-112 vb). TDK , “İmlâ Kılavuzu” adını
yıllar önce “Yazım Kılavuzu” biçiminde değiştirdi, “l”den sonra gelen
“a”lardaki düzeltme imini de (“imlâ < “imla” gibi) çoktan kaldırdı bu
kılavuzda.
Bir başka örnek. “Sözcük” ve
“kelime”, terim bağlamında eşanlamlıdır; dolayısıyla “kelime bilgisi” ile
“sözcük bilgisi” tamlamaları aynı kavramı karşılar. Böyle durumlarda,
“Leksikon, kelime anlamına gelen Yunanca bir sözcüktür,
leksikoloji de kelime bilgisi veya söz varlığı demektir.
Sözcük bilgisi diyenler de var.” (s. 52 / 159) diye yazılamaz, böyle yazana da
pek rastlanmaz. Yani “kelime” ve “sözcük”, “cümle” ve “tümce” gibi eşanlamlı
terimler için “…diyenler de var” sözü kullanılamaz. Bu ifade biçimi ancak
farklı sözcük, adlandırma ya da terimlendirme için geçerlidir. Sözgelimi
“gösterge” ile “işaret”, “ses aktarımı” ile “göçüşme”, “büyük ünlü uyumu” ile
“ünlülerde kalınlık-incelik uyumu” gibi farklı, sözlüksel eşanlamlılık dışı
durumlarda ancak “diyen de vardır” ifadesi yerinde olur. Bu tür farklılıklar
biraz da değişik, eleştirel yaklaşımları iması içerir… Anlatım duruluğu
bakımından bu tümce, “…kelime (sözcük) (sözcük) bilgisi veya söz varlığı
demektir” biçiminde olmalıdır.
Bir yerde de şöyle denmiş: “Asonans
sesli harflerin ustaca tekrarından doğan sanatsal söyleyiştir” (s. 33 / 106).
“Sesli” terimi, “sessiz”lerin de bir “ses” olduğu anlaşılalı beri
kullanılmıyor, “ünlü” terimi uzun zaman önce onun yerini aldı. Bu tümcenin
ikinci sorunlu yanı, asonansı harf üzerinden tanımlaması. Bilindiği gibi “dil”
esas olarak konuşmaya dayalı bir varlık olarak kabul edilir, incelenir,
tartışılır; çünkü yazı, dilin ancak bir yüzey üzerindeki grafiği, gölgesi,
vb’dir (burada Derrida kendini anımsatıyor istemez ama konuşma-yazı tartışması
elbette bambaşka bir konu). Asonans ve aliterasyon da “harf” değil “ses”
yinelemesi olarak kabul edilip tanımlanır.
Kuramsal konulardaki
eleştirilerimden bazılarına gelince.
“Edilgin fiilli cümlelerin
ögelerinin tespiti ve adlandırılması” konusunda farklı konular birbirine
karışmış görünüyor. (s. 76-78 / 199-201) Sözgelimi önce “Çimler bahçıvan
tarafından kesildi” tümcesinin ögeleri tartışılıyor (edilgen fiil: kesildi). Bu
tümcenin çözümlenmesindeki “sözde özne: çimler” ve “zarf: bahçıvan tarafından”
kabullerinin yüzey yapıya dayandırıldığının algı sıkıntısına ve arızalara yol
açtığı ileri sürülüyor. Yüzey yapıya bakılarak saptanan “sözde/görünen/yüzeyde
özne” vb durumlar yerine derin yapıya dayalı çözümlemeler öneriliyor bir
bakıma. “Bu cümle üç şekilde ögelerine ayrılabilir” denerek yapılan
çözümlemeler de şöyle:
Çimler (özne) bahçıvan
tarafından (zarf tümleci) kesildi (yüklem)
Çimler (sözde
özne-özde nesne) bahçıvan tarafından (örtülü özne) kesildi (yüklem)
Bahçıvan (özne) çimleri (nesne) kesti (yüklem)
İlk iki tümcenin, aynı olmasına
karşın öge adlandırmaları farklı. Aynı birime iki ayrı adlandırma
yapılamayacağı için bu tümcelerin öge çözümlemeleri tutarlı değil. İki farklı
çözümleme anlayışı üzerinden ayrı ayrı örnekler aktarılıyormuş gibi izlenim
oluşuyor görünse de, kitapta böyle bir yaklaşım yer almıyor.
Ögeler şöyle saptanmalıydı
aslında:
Çimler (sözde
özne) bahçıvan tarafından (zarf tümleci ya da edat
tümleci) kesildi (yüklem).
“Bahçıvan” sözcüğünün, yüklemi tümlemediği
için, her ögenin doğrudan yüklemle bağlantılı olması kuralı gereği, öge
görevini tek başına üstlenmesi söz konusu değildir. Eylemin gerçekleşmesinde
asıl etkin olanı bildirdiği için, tümcenin ögesi olarak, ancak açıklayıcı bir
terim bağlamında (dikkat: “bahçıvan
tarafından”a değil, “bahçıvan”a) “örtülü özne” denebilir.
Gözden kaçırılan, “Çimler bahçıvan
tarafından kesildi” ile “Bahçıvan çimleri kesti” tümcelerinin aynı anlamda
olmadığıdır. Bu bakış açısıyla tüm edilgen yapılarda “anlam muğlaklığı” olduğu
kabul ediliyor. “Savaştan korkulur”, “İzmir’e gidildi”, “Düşene gülünür”
tümcelerinin derin yapılarının “Bazı insanlar savaştan korkar, Bazı
insanlar/biri İzmir’e girdi, Bazı insanlar/biri
düşene güler şeklinde olması beklenir” diye başlanarak şöyle sürdürülüyor
tezler:
Bu örneklerdeki anlam muğlaklığı dönüşümler (transformation) sayesinde açık
hale gelir. Derin yapı ile yüzey yapı arasındaki anlam netleştiren geçiş
dönüşümler sayesinde olur. Dilin sentaktik ve morfolojik yapısına göre yapılan dönüşümler
derin yapıda mevcut olup yüzeyde algılama sıkıntısına sebep olan arızaları
tamir eder. (s. 78 / 201)
Yanılgı, edilgen ve etken eylemli
tümceler arasındaki anlam farklarının görülmemesiyle, hatta kabul edilmemesiyle
ilgili. Dil, bu tür farklılıkları ortaya çıkarmışsa, böyle bir işleyiş
geliştirmişse mutlaka bir gereksinim, anlam farklılıkları söz konusudur.
Sözgelimi “etkin (gerçek) özne”nin saklanma gereksinimi, önemsizleştirilmesi ya
da önemsiz görülmesi gibi nedenler değil midir edilgen yüklemli tümcelerin
nedeni?
Belki “anlam” ya da “dil
belirsizliği” kavramı yanlış biliniyor ya da yanlış yorumlanıyor. İletişim
ortamı içinde “İzmir’e gidildi” gibi edilgen söyleyiş bazen anlam belirsizliği
sonucu doğurabilir. İletişim terimleriyle söylersek, “alıcı (hedef)”, kimin,
hatta ne zaman İzmir’e gittiğini merak edip “kaynak (verici)” tarafından
açıklama yapılmasını, “iletiye” açıklık getirilmesini isteyebilir.
Öge konusunda bir iki şey daha
söylemek gerekiyor.
Ayrıntılı kuramsal tartışmalara girmeden
kısaca belirtirsek, bir tümceyi -dikkat, sözceyi değil-
çözümlüyoruz sonuçta, elbette öge adlandırması yüzey yapıya göre yapılacaktır.
Çünkü “tümce” ve “tümcenin ögeleri” dilbilgisel kavram ve terimlerdir. Öte
yandan, “Çimler bahçıvan
tarafından kesildi” ile “Bahçıvan çimleri kesti” tümceleri de ayrı
ayrı yüzey yapıdır; bu nedenle öge adlandırmaları da farklı olacaktır.
Chomsky’nin “Üretken Dönüşümlü Dilbilgisi” kuramı ve dilin ya da metnin
anlambilimsel, göstergebilimsel, yapısal, psikanalitik, sosyolojik, politik vb
çözümleme işlemleri dilbilgisinin kavramlarını kendi diline dönüştürmek
zorundadır. İşte o zaman gerçek anlamda yüzey ve derin yapı kavramları işin
içine girmeye başlar.
Kerim Demirci’nin “gerçek anlam”
kavramını tanımlama ve açıklama biçimi de sorun içeriyor:
Ne
zaman ortaya çıktıklarını kesin olarak bilmesek de kelimelerin ilk ortaya
çıktıklarında karşıladıkları birincil anlam
onların gerçek anlamı yahut temel anlamı olarak kabul edilir. Gerçek anlama sözlük
anlam denilse de sözlükte kelimenin karşısında sıralanan anlamlardan ilk
sıradaki gerçek anlam olarak bilinir. (s. 86 / 224. Bir iki ekleme ve düzeltme
yapıldığı için son biçimini alıntıladım.)
Sözcüklerin “ilk ortaya
çıktıklarında karşıladıkları” anlamları nereden, nasıl bilebiliriz ki? Böyle
artzamanlı anlam araştırmaları ancak kökenbilim (etimoloji) sözlüklerinin
işidir. Gerçek anlam, temel anlam, düzanlam, yananlam gibi kavramlar
birbirlerini bağladığı ya da koşulladığı için aynı eşzamanlılık bağlamında ele
alınıp tanımlanır. Eski bir sözcüğün bırakın “ilk ortaya çıkış” anlamını, iki
üç yüzyıl önceki başat (temel) anlamı ile yan ve değişmece anlamları bile
günümüzdeki anlamlarına hiç uymayabilir. Bütün bunları göz önüne aldığımızda,
Demirci’nin yaklaşımına göre, sözcüklerin çoğunluğunun “gerçek yahut temel
anlamı” sözlüklerde yer almıyordur, yer alamaz da zaten. Çünkü tarihin
derinliklerinde yitip gitmiştir bu anlamlar.
“Gerçek anlam yahut temel anlam”
özdeşliğini daha önce birkaç kez tartıştığım için geçiyorum.
Bu kitaptaki “anlam ekseni”
kavramı daha da sorunlu görünüyor. Bu kavramın tanımı ve bazı açıklamalar
şöyle:
Anlam ekseni esas itibariyle bir tasnif
meselesidir. Birbiriyle alakalı olan kelimeleri bir gruba koyma, alakasızları
birbirinden ayırma işidir. Mesela jilet, tıraş köpüğü, sakal, havlu gibi
kelimeler bir arada olunca insan zihninde bir tıraş olma durumu canlanmaktadır.
Bu kelimeler bir anlam etrafında birleşmişlerdir. Bunların arasına mesela
“bulgur” kelimesini koyarsak “bu da nereden çıktı!” tepkisini alırız. Aynı
şekilde hepsi su ile alakalı olsa da dere, ırmak, çay, nehir bir anlam
eksiniyken göl, deniz, umman ve okyanus başka bir anlam ekseni oluşturmaktadır.
Divan edebiyatında tenasüp sanatı diye
öğrendiğimiz de bundan başka bir şey değildir. (s. 94 / 231-232).
Örneklere dikkat edilirse, bir
“eksen” değil, bir “toplulaşma, alan oluşturma” söz konusu. İşin aslı, bu
kitaptaki açıklamalar ve örneklemeler, Türkçeye “anlam ekseni” diye çevrilen
“semantic exis” kavramına değil, “anlam alanı” ya da “anlamsal alan” diye çevrilen
“semantic field” kavramına ilişkin. “Anlam alanı” kavramının tanımı tam da
böyle verilmektedir kimi sözlüklerde.[3]
“Anlam ekseni” kavramının tanımı
için Mehmet Rifat’ın sözlüğüne bakalım şimdi:
anlam ekseni (Fr. axe sémantique; İng. semantic axis; İt. asse semantico)
Göstergebilimde ya da anlambilimde karşıt iki
anlamsal öğenin kesiştiği, kavranabilirliklerini sağlayan ortak nokta. Sözgelimi,
büyük/küçük karşıtlığı “boyut”; genç/ihtiyar karşıtlığı “yaş”; sıcak/soğuk
karşıtlığı “ısı”; acele/yavaş karşıtlığı “hız”; üzülme/sevinme
karşıtlığı “duygu” anlam ekseninde kavranabilir.”[4]
Demirci’nin “anlam ekseni” diye
açıklamasını yaptığı “anlam alanı (semantic field) kavramı Osman Toklu’da
“sözcük (kavram) alanı kuramı” biçiminde geçmektedir. Toklu’ya göre, “Trier
1931’de yazdığı Akıl Kavram Alanı İçinde Alman Sözvarlığı. Bir Dil Alanının
Tarihi adlı kitabıyla anlam alanı kuramının kurucusu sayılır.”[5]
Bazı dilbilim ve göstergebilim
kavramlarında karmaşa yaşandığını hemen herkes bilir. Bu ki kavram
konusunda karışıklık pek yok ama “anlamsal alan”ın tanımı Kıran’ların kitabında
diğerlerinden farklı veriliyor:
Bir metinde birçok kez kullanılan aynı sözcüğün almış olduğu anlamların
tümüne o sözcüğün anlamsal alanı denir. Kısacası, düzanlam + yananlamların
tümü, bir sözcüğün anlamsal alanını oluşturur. Örneğin Türkçedeki “ateş”
sözcüğünün değişik bağlam ve durumlarda aldığı anlamların tümüne o sözcüğün anlamsal alanı denir.[6]
Z. Kıran’ın bu tanımı aslında “çokanlamlılık”
kavramına ilişkindir. Çokanlamlılığın ne olduğu konusunda ise -Z. Kıran’ın
adlandırması dışında- tartışma pek yok.
[1] Kerim
Demirci, Türkoloji İçin Dilbilim / Konular Kavramlar Teoriler,
Ankara: Anı Yayıncılık, Yenilenmiş 5. Baskı 2021 (1. Baskı: 2013).
[2] Bu yazı,
kitabın ilk baskısı için o dönem yazılmış, son baskısına göre gözden
geçirilmiştir. Kitapla ilgili saptamaların geçerliliğini koruduğu, eleştirilen
konularda herhangi bir değişikliğin yapılmamış olduğu görülmüştür. Verilen
sayfa numaralarının ilk birinci baskıyı, ikincisi son baskıyı göstermektedir.
[3] Bkz: Berke
Vardar yönetiminde Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, abc
Kitabevi, 1988 (anlamsal alan biçiminde); Kâmile İmer-Ahmet Kocaman-A. Sumru
Özsoy, Dilbilim Sözlüğü, İstanbul: Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2011 (anlam
alanı kuramı biçiminde) ve diğer sözlükler.
[4] Mehmet
Rifat, Açıklamalı Göstergebilim Sözlüğü, İstanbul: Türkiye İş
Bankası Yayınları, 2013.
[5] Doç Dr. M.
Osman Toklu, Dilbilime Giriş, Ankara: Akçağ, 2013, s. 100.
[6] Prof. Dr.
Zeynel Kıran - Prof. Dr. Ayşe (Eziler) Kıran (Yayına Hazırlayan), Dilbilime
Giriş, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2001, s. 252.
https://oggito.com/icerikler/turkoloji-Icin-dilbilim-kitabindaki-bazi-kavramlar-uzerine/67396
05 Nisan 2022 Edebiyat
24 Mart 2022 Perşembe
İlkbahar... Yaza hazırlık... Ürkmez (İzmir)
Erken geldim Ürkmez'e, mart ayının ilk günlerinde. Budama yapılırken ben de bulunayım diye düşündüm. Eline testereyi bıçağı alan herkes budamacı!..
Şimdilerde erik ağaçları çiçek dolu olurdu. Bu kez, soğuktan, korka korka ve yavaş yavaş açıyorlar çiçeklerini. İşte bahçemdeki erik ağacının durumu.
Önümüzdeki hafta, kısa bir süreliğine döneceğim Ankara'ya. Dönüşte onarım işleri, bahçeye fide dikimi... Bir ön belleme yaptım, dönüşte bir kez daha..
5 Mart 2022 Cumartesi
SİZİ GİDİ “ECHEL”LER SİZİ!
Nizamettin UĞUR
Birgün gazetesindeki bir köşeyazarı, "Dilseverler yazıyor" başlıklı yazısında (01.06.2020) iki okurunun görüşüne yer vermiş.
Okurlarından
biri, "Çoğul olan personel yerine personeller
denmesi"ni yanlış buluyor.
Personel sözcüğünün durumu biraz karışık ama ben yabancı
kökenli (alıntı) sözcüklerin çoğullarının Türkçede çoğullanıp çoğullanamayacağı
üzerinde durmak istiyorum.
Hemen
herkesin aynı kanıda olduğu bu konuda ben biraz farklı düşünüyorum.
Dil, o dili
konuşanlarca şekillendirilir, yabancı dilleri konuşanlarca değil. Bu
şekillenme, uzun bir süreç içinde, dilin kendi anlam yasalarıyla ve
ortalamanın-çoğunluğun dili içinde kimlik bularak gerçekleşir. Dil-zihin
ilişkisinin doğal işleyişi gereğidir bu durum zaten.
Bu doğal
işleyiş dil içi görece nedenliliğe
dayanır. “Masa” sözcüğü ile “masa” kavramı (sakıncası olmakla birlikte,
anlaşılabilmesi için “masa” nesnesi de diyebiliriz) arasında nedensizlik
vardır. Nedensizlik olduğu için bu varlık her dilde farklı adlandırılır. Ama sözcüklerin
yeni yan ve değişmece (mecaz) anlam kazanmasında, birleştirme, türetme ve çekimlenmesinde, uzun yıllar boyunca
yerleşmiş bir anlam mantığı, sistematiği işler. İşte bu işleyişe dil içi nedenlilik adı verilir.
“Sıranın başı”, sokağın başı”, “örgütün başı”,
“dağ başı” vb. dedikten sonra uç, lider, doruk anlamları için baş yerine bir başka sözcük, sözgelimi kol, parmak, sırt vb. diyemezsiniz.
Yeni doğan
erkek çocuğuna “Lale”, kız çocuğuna “Aslan” adını veremezsiniz artık işte bu
nedenle.
Sözcük
birleştirmelerinde de dil içi görece
nedenlilik işler. Bütünün anlamı parçaların (başat, yan ya da değişmece)
anlamları tarafından belirler böylece. Sözgelimi “zeytinyağı” sözcüğünde bütün,
parçaların doğrudan başat anlamlarıyla oluşmuştur. Başka bir adlandırma
ihtimali olmasına karşın “başbakan” dendiğinde ise, bi(r)leşiği oluşturan iki
biçimbirim, bütünü yananlamlarıyla belirlemiştir.
“Hanımeli”
(çiçek) adlandırmasında da aynı iç anlam mekanizması işlememiş midir? Bu
çiçeğin küçüklüğü, narinliği, kokusu eğretilemeli anlamlandırma yoluyla
adlandırılmasında ipuçları olmamış mıdır? Ya “aslanağzı” (çiçek), “gecekondu”, “açıkgöz”, “anayasa”,
“biçerdöver”…
Saçma ya da
yanlış görünen birleşmelerde bile bu iç mantık, göreceli nedenlilik az çok
vardır. “Bilgisayar” bi(r)leşik adı, “bilgi” ve
“sayar” sözcüklerinin anlamlarına tam oturmaz, anlamlarının çerçevesini aşar;
ama yine de “bilgi” ve “sayma” kavramları temelinde işlevli nesnenin adıdır.
Sözcük
türetmelerinde ise dil içi görece nedenlilik çok kesin, çok açık işler. Türkçede
bir kez “demirci”, “oduncu”, “sütçü” türetmesini yaptıktan sonra satan kimse, uğraşan kişi, meslek vb.
anlamlı “-cı” eki artık başka bir anlamda ya da bu ekin yerine başka bir ek
kullanılamaz.
Aynı durum
çekim ekleri için de geçerlidir. “Kitap”tan “kitapçı” yaparsınız da aynı anlamı
“kitaba” ile veremezsiniz. “Oda” sözcüğüne yönelme anlamını “odayı” ile değil
“odaya” ile verebilirsiniz ancak.
Çoğul eklerinde
de aynı kesinlikte işler bu sistem. Sözgelimi bir kez “taş-lar” denmiştir;
artık Türkçede sözcüklerin çoğullaması “-lar/-ler” ekiyle yapılmak zorundadır: çiçekler, hayvanlar, aşklar… Türkçe
zihin-dünya-dil mekanizması ya ad
algısı başka türlü işlemez, işleyemez.
Dil içi görece nedenlilik her dilin kendi iç işleyişinde geçerlidir, dillerin işleyişi
bu zeminde olmak zorundadır: İngilizcede child-children (çocuk-çocuklar) , bag-bags
(çanta-çantalar), foot-feet (ayak-ayaklar), mouse-mice (fare-fareler), woman-women (kadın-kadınlar); Fransızcada cheval-chevaux (at-atlar); Almancada der Fuß - die Füße (ayak-ayaklar), das Fenster- die
Fenster (pencere-pencereler) …*
Eskiden bu yana bir uyarma, hatta azarlama,
cahillikle suçlama ile karşı karşıyayız
alıntı sözcüklerin çoğullanması konusunda. Daha çok da Arapça ve Farsçadan
geçmiş sözcüklerle ilgili.
Önce kısa bir liste verelim (öncekiler tekil,
sonrakiler çoğul):
Akıl-ukala,
amel-ameliyat, amil-amele, bahar-baharat,
cahil-cühela, ced-ecdad,
devlet-düvel, fakir-fukara,
fikir-efkâr, garip-gureba (gariban),
hak-hukuk), harf-huruf (yetmemiş bir kez daha çoğullanmış: hurufat), hüküm-ahkâm, isim-esma, kâfir-kefere, kısım-aksam, mal-emval, memleket-memalik,
meta-emtia, misal-emsal, mülk-emlak, resim-merasim,
tacir-tüccar, sınıf-esnaf, sır-esrar, şaki-eşkıya, şey-eşya, ufuk-âfâk, uss(usül)-esas, uzuv-aza, varak-evrak, vehim-evham, velet-evlat, veli-evliya, vuku-vukuat,
zulüm-mezalim…
Bu sözcüklerde çoğullama, “-at” biçimbirimi (amil-ameliyat, ) ve içten bükümle (akıl-ukala, zulüm-mezalim) olmuştur. Bu
çoğullama biçimleri Türkçede, dolayısıyla Türk biliş (zihin-algı) dünyasında
yer almaz. Eğitimli çok küçük bir kesim bilir bunları ancak.
Türkçede çoğullama “-lAr” biçimbirimi ile
yapılageldiği, çoğullamanın dil içi görece nedenliliği bu birim üzerinden
işlediği için halk bu sözcüklerin her birini doğal olarak kendi zihin ve dil
işleyişine göre çoğullayacaktır, çoğullamıştır da: cahiller, ameleler, fukaralar, kâfirler, tüccarlar, şeyler, eşyalar,
veliler, evliyalar…
Başka dillerdeki çoğullama mantığını bilmediği,
biliş mekaniğine yabancı olduğu için, Türkçe, bu tür sözcükler arasındaki anlam
farkını tekil-çoğul ilişkisinin dışına, sözlükselliğe taşımıştır. Yani anlam
farklılaşmasına uğramış apayrı sözcükler olarak kullanıma girmiştir artık
bunlar: hak-hukuk, misal-emsal, taraf-etraf,
veli-evliya…
Onun için de, “-lAr” biçimbirimini taşımayan
her sözcük tekildir ve dolayısıyla ancak bu biçimbirimle çoğullanabilir. evraklar, garipler, sınıflar, şakiler,
ufuklar
Arapça ya
da Farsça aslı çoğul olan aşağıdaki sözcükler de işte bu nedenle Türkçeye
tamamen tekil anlamlarıyla yerleşmiştir:
Ahbap (tekili habib), aidat (tekili â’ide), akran (tekili karin), ambar (tekili enbar)…
Direnen sözcük yok mu peki? Olmaz olur mu hiç! “Erat”,
“erkân”, “şuara” gibi bazı sözcükler hâlâ direniyor sözgelimi.
Yabancı dildeki asıl anlamının izi tam
silinmemiş sözcükler biraz daha direnir ama sonuç değişmez. Çünkü dil böyle
işler.
Biliş böyle işler çünkü. Dil, o dili
konuşanların ortaklaşa malı olarak kendi doğallığında evrilir.
Bu işleyiş
dilcilerin, eğitimcilerin… elinde değildir.
Dilbilim bu
konuda böyle diyor, ben onun yalancısıyım.
Yazıyı bir
başka alıntıyla bitireceğim.
İşte Murat
Bardakçı’nın yazısından
bir bölüm, alt başlık attığı bölümün bir kısmı.
ECHEL DEMEK AZ GELİR
(…)
“Echel”, yani “cahilin
cahili”, “en cahil” sıfatı az gelir!
Dünyanın birçok dilinde bazı kelimeler, bir başka kelimenin çoğulu anlamına
gelirler. Kelime tekil halden çoğula geçerken değişir ve zaten çoğul olan yeni
şekli artık bir daha çoğul yapılmaz. Meselâ, İngilizce’de “çocuk” demek
olan “child”ın çoğulu “children” olur;
Fransızca’da hayvan mânâsındaki “at”ın karşılığı “cheval”,
çoğul hâle gelirken “chevaux”ya döner ve bunların sonuna çoğul
eki “s” gelmez.
Bu özellik, bizim Arapça’dan aldığımız bazı kelimelerde de mevcuttur. Hani,
İstiklâl Marşı’nın “Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar” mısraında
geçen “âfâk” kelimesi var ya, onun gibi... “Âfak” sözü “ufuk”un
çoğuludur ve “âfaklar” olmaz.
“Esnaf” da öyle... “Sınıf”ın
çoğuludur, “esnaflar” denmez ama kelimenin argo karşılığına takan
Türkçe cahillerinin marifetine mal bulmuş Magribî gibi sarılan basınımız
günlerdir “esnaflar” diye yazmaktadır ve bu yaptıklarına “echel” demek
bile az gelir!**
Demek ki neymiş?
Anadili, sizin iddia ettiğiniz gibi değil, kendi anlam kurallarına göre işliyormuş…
Size “echel” demek bile az gelir.⁕⁕⁕
* Bu dillerde sözcükleri çoğul
yapma biçimleri bizdeki gibi düzenli değildir, buraya üç beş örnek alınmakla
yetinilmiştir.
** Murat Bardakçı, “Sık kullandığımız kelimelerin
kökeni”, https://www.haberturk.com, 25.03.2015.
⁕⁕⁕ Bu sözüm, elbette Birgün gazetesinin
değer verdiğim köşeyazarına yönelik değil; böyle konularda fazla iddiacı tutum takınan, kendi gibi
düşünmeyenlere küçümseyici davranan, aşağılayıcı sözler söyleyen Murat Bardakçı
gibilere yöneliktir.
16 Kasım 2021 Salı
Zeytini, mandalinayı, greyfurtu, üzümü, narı topladık ve döndük İzmir'den Ankara'ya...
![]() |
Kıyının sonbahar ıssızlığı... |
25 Ağustos 2021 Çarşamba
23 Haziran 2021 Çarşamba
Bu yıl, biraz gecikerek, Ürkmez: Gülhatmiler, deniz, yürüyüş... okuma, yazma... bahçe...
21 Haziran 2021,,,
Bir iki yıldır bahçemde vardı gülhatmi çiçekleri. Kendiliğinden bitiyorlar. Yabani çiçek, ot işte deyip pek önemsemiyordum. Güzel oldukları için de dokunmuyordum. İki gün önce bir komşu kadın, "Bu gülhatmi çiçeklerinin kurutulmuş yapraklarını kış çayı olarak kullanıyorum ben. Gramla alıyorum. Toplasana kurumaya başlayanlarını." demez mi! İnternette kısa bir araştırma. Şaştım kaldım. Ne çok yararlıymış!... Başladım ben de kurumaya başlayan çiçek yapraklarını. Topladıklarımı bir tepside gölgeye koydum iyice kurusunlar, diye...
Doğa... deniz... yüzmek... yürüyüş...
28 Mayıs 2021 Cuma
Anlambilim kitabını temel alan iki yüksek lisans tezi
1.
Figurative meaning in newspaper headings
Ayşe Mutluay - 2014 - tezarsivi.com'da yayınlanma tarihi:
Özet:
Bu çalışmada, gazete başlıklarında değişmece anlam kullanımı konusundaki eğilimlerin belirlenmesi amaçlanmış ve ulusal gazetelerin politika haberlerinde kullanılan başlıklardaki değişmece anlam kullanımı incelenmiştir Araştırma, satış sayısı 50 000 ve üzeri olan ulusal gazetelerle sınırlandırılmıştır Satış sayısının 50 000 ve üzeri olduğu tespit edilen 21 gazete, bu gazetelerin genel ağ sayfaları aracılığıyla üç ay süresince takip edilmiştir ...
Özetin tamamını okumak için tez.yok.gov.tr adresine gidin.
Summary:
FIGURATIVE MEANING IN NEWSPAPER HEADINGS In this study it is aimed to specify the tendencies for the usage of figurative meaning in newspaper headings and the figurative meanings in the headings of national newspapers about political life are analyzed The study is limited to the national newspapers with circulation more than 50 000 Public network pages of 21 newpapers, the circulations of which are determined to be more than 50 000, are being followed for three months ...
For full summary, please go to tez.yok.gov.tr.
Amasya Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı
Behçet Necatigil'in şiirlerinin anlam bilim bakımından incelenmesi
Investigation of Behçet Necatigil's poems in terms of semantics
Hayriye Yılmaz - 2020 - tezarsivi.com'da yayınlanma tarihi:
Özet:
Şiir, dil ile gerçekleştirilen, malzemesi dil olan bir sanattır Şiir incelemelerinde dil çalışmaları yapmak; şiir sanatını, ortaya konan şiiri ve onu gerçekleştiren sanatçıyı anlamak ve çeşitli yönlerden değerlendirmek açısından önemlidir Dil, anlamların iletilmesi üzerine kurulmuş bir sistemdir Anlambilim, dil göstergelerinin anlama ilişkin bütün özelliklerini ele alan bilim dalıdır Bu çalışmada, Cumhuriyet Dönemi'nin önemli şairlerinden biri olan Behçet Necatigil'in şiirleri anlambilimin çeşitli başlıkları açısından ele alınmıştır Sözcükler arası anlam ilişkileri, değişmeceli anlamlar ve kalıplaşmış dil birimleri çalışmanın başlıca konularıdır Çalışmanın amacı Necatigil'in şiirlerinin bazı anlam özelliklerinin belirlenmesi ve şairin sanatını gerçekleştirirken dilin anlamsal özelliklerinden ne şekilde faydalandığının ortaya konulmasıdır Konu başlıklarının aydınlatılmasında, şairin "Bile / Yazdı, Yazılar" (Düzyazılar I) adlı kitabında derlediği yazılarıyla ortaya koyduğu poetikasından ve "Konuşmalar, Konferanslar" (Düzyazılar II) adlı kitabında yer alan röportajlarında ve konferans konuşmalarında belirttiği görüşlerinden faydalanılmıştır Çalışmamız üç bölümden meydana gelmektedir Sözcükler arası anlam ilişkilerinin ele alındığı birinci bölümde Behçet Necatigil'in şiirleri, "eş adlılık ve çok anlamlılık", "kavram karşıtlığı" ve "kavram alanı" başlıkları açısından ele alınmıştır ...
Özetin tamamını okumak için tez.yok.gov.tr adresine gidin.
Summary:
Poetry is an art, which is realized with language and whose material is the language Studying the language in poetry analysis is important for understanding and evaluating the art of poetry, poetry and the artist who performed it Language is a system based on the transmission of meanings Semantics is a discipline that deals with all the meaning-related features of language signs In this study, the poems of Behçet Necatigil, one of the important poets of the Republican Period, are discussed in terms of various titles of semantics Relations of meaning between words, figurative meanings and formulaic language units are the main topics of study The aim of the study is to determine some meaning characteristics of the poems of Necatigil and to reveal how he used the semantic features of the language while performing the art of the poet In the explanation of the subject titles, his poetics, which came out with his articles he compiled in his book "Bile / Yazdı, Yazılar" (Düzyazılar I)" and his views in the interviews and conference speeches in his book "Konuşmalar, Konferanslar" (Düzyazılar II) were used Our study consists of three chapters In the first chapter, which deals with the relations of meaning between words, Necatigil's poems are dealt with in terms of "homonymy and polysemy", "antonymy" and "conceptual field" titles In the first chapter, focuses on how these semantic features of language are effective in the rhetoric (such as cinas, tevriye, tenasüp ) as well as in the innovative uses of the poet Although these verbal arts were frequently used in divan literature, they lost their influence in the Republic Period ...
For full summary, please go to tez.yok.gov.tr.


























